• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/otacikoyu3
  • https://twitter.com/otacikoyu
  • https://www.instagram.com/otacikoyu
Üyelik Girişi
Aidat Borcu Sorgulama
Otacı Köyü
Otacı Köyü Kan Bankası
Otacı Fm
Atatürk Köşesi
Etkinlik Takvimi

Milli Mücadele Dönemin'de Kızılcahamam

        
Buraya kadar anlattıklarımızdan da anlaşılacağı gibi Yabanâbad’ın fazlası ile enteresan yönleri ile dolu zengin bir geçmişi var.

Gerileme Devri’nden itibaren istikrarsızlık, savaşlarda alınan yenilgiler ve bunların getirdiği sıkıntılar Anadolu halkı üzerinde yıllarca sürecek derin izler bırakır. Halkın gayreti ve çevredeki sivil kuruluşların yardımı ile, asırlardır kendi başına ayakta durma çabası içinde olan Anadolu halkı, her seferinde vergi vererek, cepheye asker göndererek, kanun ve nizamlara uyarak görevini yapmıştır. Kaybedilen I. Dünya Savaşı bütün sıkıntıların üzerine tuz-biber eker. Sosyal bir kargaşanın yaşandığı, yönetim boşluğunun hüküm sürdüğü ve yer yer isyanların çıktığı Milli Mücadele’nin başındaki sıkıntılardan ilçemiz de nasibini alır.

Bu dönemde Yabanâbad adını, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’ne çekilen bir telgrafda görüyoruz. Ancak olayın başını hatırlamakta yarar var. İngilizlerin Sevr Barış Konferansı’na; ”İstanbul’un milletlerarası bir hale getirileceği, Türk Hükümetinin yeni merkezinin Anadolu’da kurulacağı, İstanbul’un ise Halifelik merkezi ve Dinî başkent olarak kalacağı” şeklinde teklif götüreceği haberinin ardından Mustafa Kemal 8 Ocak 1920 de durumu 3.Ordu müfettişliğine telgraf ile bildirerek halkın bu durumu protesto etmesini ister. Hemen ertesi günü (9 Ocak 1920) Anadolu’ daki 15 Müdafaa-i Hukuk cemiyeti, İstanbuldaki İngiliz Yüksek komiserliğine protesto telgrafı gönderir ve Komiser Robeck, öldü denilen Türk halkının bu duyarlılığı karşısında şaşırır kalır. Telgraflar; Konya, Tokat, Hacıbektaş, Ayaş, Kastamonu, Beypazarı, Tekke, Trabzon, Gerede, Boğazlıyan, Zonguldak, Develi, Çerkeş, Nazilli ve Yabanâbad’dan gönderilmiştir.

Bu telgraf ile Yabanâbad’da o yıllarda bu komitenin kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır ki, halkımızın Millî Mücadeleyi yürekten desteklediği ve vatanın kurtarılması konusunda ne kadar hassas davrandığının da bir delili sayılmalıdır. Anadolu’da yaygın olan,”İstanbul’ un düşman eline geçeceği ve başkentin Anadolu’ya taşınacağına” ilişkin korku ve kaygı bölgemizde de mevcuttur. Ancak 1919 Kasım ve 1920 Temmuz ayları arasında, Millî Mücadele için Anadolu’dan gönderilen yardımların yer aldığı listede Yabanâbad ismini göremedik

Yabanâbad’dan telgraf gönderen zat, Müdafaa-i Hukuk komitesi başkanı Mesud ve iki üye arkadaşıdır. Bu zatın, 31 Mart dolayısıyla Sadrazam Mehmet Kamil Paşa’yı kutlayan Mesud olması muhtemeldir. Mesud Bey’in itibarlı biri olduğunu düşündük.1923 de, Şeyh  Ali  Semerkandî  zaviyesi  türbedârının  seçimi ve bu seçimin onaylanması sırasındaki yazı trafiğinde, 11 Kasım 1923 tarihli bir yazıda “Kaymakam Vekili” olarak isim ve imzasını görüyoruz. Kaymakamlığa bir bürokratın vekalet etmesi geleneği o dönemde de vardır ve Mesud Bey o yıllarda Tahrirat Katibidir. (Yazı İşleri Müdürü)

Bu dönemde ilçemiz çevredeki isyanlardan da etkilenir. Bunların en önemlisi Düzce İsyânı’dır. T.B.M.M. Hükümeti, isyânın bastırılması için bazı birlik ve çete kuvvetlerini isyancıların üzerine gönderir. Meclis de bazı tedbirler alır.

Bu isyan Anzavur İsyanı’nın kollarından biridir. Anzavur, Gönen’de Çerkez Ethem’den ağır bir darbe yiyince İstanbul’a kaçar. Burada fazla durmayarak eline verilen “Ankara hükümetinin tanınmaması ve Mustafa Kemal’in idamı hakkında” fermanlar ve heybeler dolusu İngiliz altını ile süratle Düzce’ye gelir ve isyana burada devam eder.

Meclis de tedbir olarak Geyve’deki 24.Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mahmut Bey’i, emrindeki kuvvetlerle Anzavur’ un üzerine gönderirken, dört milletvekilini de halka nasihat etmek ve olup biten hakkında bilgi toplamaları için Gerede ve Bolu’ya gönderir .Mahmut Bey,Anzavur’u bir çarpışmada yener,fakat gene kurtulmayı beceren asi, İstanbul’ a kaçar, çetesi de dağılır. Fakat isyan halka sirayet etmiş ve tehlikeli olmaya başlamıştır.    

Mustafa Kemal’in, komutanlara gönderdiği yazı üzerine, Afyon’da bulunan Yarbay Ârif Bey, emrindeki kuvvetlerine Karakeçili Aşireti’nden de 300 kişiyi katarak, isyânın başka bir kolunu bastırmak üzere (24 Nisan 1920) Beypazarı’na girer. İlçe ileri gelenleri: ”Halkın birkaç tahrikçi tarafından kandırıldığını,isyânla bir ilgileri olmadığını,bunu bilmeyen askerlerin şehri yakmak istediklerinin duyulduğunu” söyleyerek özür dilerler. Mustafa Kemal’ in isteği ile Meclis’deki din adamlarından bir grup telgraf başında Beypazarlılar’la görüşüp teminat aldıktan sonra bağışlanmaları kararlaştırılır.

Mustafa Kemal önce halkın ve meclisin moralini bozmamak için Beypazarı olaylarını mecliste anlatmamış fakat, tedbir olmak üzere Etlik ve Keçiören tepelerinde silahlı nöbetçiler bekletilmiştir.

Halka nasihat etmek üzere Gerede’ye hareket eden milletvekilleri Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey, Bolu Milletvekili Dr.Fuat (Umay) ile Osman ve Şükrü Beyler Ankara’dan çıktıktan iki gün sonra Yabanâbad’a gelirler. Burada, Bolu’nun Düzce isyanına katıldığı haberini öğrenince hemen Gerede’ye hareket ederler. Amaçları  Dörtdivan Bucağında oturan ve civarda sözü geçen Hüsrev Bey’in kayınpederinin de yardımı ile Millî Kuvvet toplayıp Bolu üzerine yürümektir.

Geceyi Akyarma’ da bir köyde geçiren milletvekilleri, ertesi gün Gerede yönünden top sesleri duyunca, bunu “Meclisin açılışını kutlamak” veya kendilerine “Hoş geldin” karşılaması için atıldığını sanıp sevinirler. Fakat  az ilerleyince başlarında 31 Mart isyanının elebaşılarından Kel Ali Hoca olan bir gurubun kendilerine yaklaştığını görürler. Gurup kendilerine: ”Gelmeyin, İslâm’ı İslâm’a kırdırmayın!” diye ilerlerken, Gerede yönünden üzerlerine yaylım ateşi açılır.

Bu sırada gelen gurubun saldırısına da uğrayıp dövülürler. Ancak Gerede’den gelen jandarmalar sayesinde kurtulurlar ve dört saat belediyede hapsedilirler. Belediye önünde çevreden de gelerek toplanan halk, asmak için kendilerini ister. Daha sonra zincire bağlı olarak Düzce’ye götürürler. Burada isyancıların “Bu milletvekillerini nerede asalım?” tartışmaları sürerken, Çerkez Ethem’in de dahil olduğu Milli Kuvvetler yetişir ve kurtulurlar. Hemen orada kurulan Divan-ı Harp’de suçlular idam edilir.

      Bu gelişmeleri burada bırakıp, Ankara’ya dönersek, T.B.M.M.’nin açılışının ikinci günü (24 Nisan 1920 Cumartesi) reis-i sin Şerif Bey başkanlığında açılan 5. celsede, ”Ağnam vergisi” üzerindeki görüşmelerden sonra, meclis başkanının, Yabanâbad kaymakamlığı ve belediye reisliğinden meclisin küşadı  münasebeti ile, gönderilen tebrik telgrafını okuttuğunu görüyoruz.

        “Millet Meclisi Riyaseti Celilesine

“Bütün âlem-İslâm’ın mukadderatına naşekibane muntazır olduğu makam-ı akdesi hilâfetin masuniyeti tammesi ve vicdan-ı insaniyet ve medeniyyette hududu gayri kabil-i red bir surette çizilen muazzez vatanmızda müstakilen yaşama hakkımızın temin ve mahfuziyeti için manen ve maddeten göstermekte oldukları müzaheret ve muavenete de mazhar-ı teyid olan mücahedat-ı milliyemize istinaden ve avni bariden istimdaden tedvir-i umura başlayan Meclis-i Âli Milli’ mizi kaza ahalii namına tebrik ederiz.

A’sar-ı tarihiyyemizin hiç birine nasip olmayan bu muazzam ve mübeccel müzaheret-i milliye ve diniyyenin vahdet-i kahharanesi mutlaka eser-i ilham-i sübhanî olduğundan halasımız bir emri mukarrerdir. (Alkışlar) Bu ümniyyenin husülü için siz muhterem ve fedakâr vekillerimize teveccüh eden fakat berendazane vezaif-i mühimmenin nail-i teshilat olmasını temenni eyleriz.” (Alkışlar, âmin sadâları)

 

  Belediye Reisi Vekili Namına                             Yabanâbad Kaymakam ve
  Hikmet                                                             Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
                                                                              Heyet-i İdaresi namına Hakkı     

  Yabanâbad T.B.M.M’nin açılışını kutlarken,  isyancılar da boş durmaz ve Koç Bey isminde bir emekli binbaşı Bükeler’e gelip halkı Ankara hükümeti ve Kuvva-yı Milliye aleyhine kışkırtır. 21 Nisan 1920 Çarşamba günü gerçekleşen bu olayı öğrenen kaymakam, meclisi haberdâr etmek üzere başka bir telgraf daha çeker.

25 Nisan 1920  de İhanet-i Vataniyye Kanunu görüşülürken, Mustafa Kemal, milletvekilleri arasından meclis başkan vekili Celalettin Arif Bey’e bir yazı gönderir. Başkan yazıya şöyle bir göz attıktan sonra okutu

 “Ankara’da Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza,

Şimdi alınan güvenilir bilgiler şöyledir. Koç Bey (Düzce isyanı elebaşılarından) isminde biri bugün Bükeler Köyüne gelmiş ve Padişahın iradesini tebliğ edeceğinden, önümüzdeki Çarşamba günü bütün ahalinin  ilçe merkezinde (Kızılcahamam’da) bulunmasını ve padişahtan ne suretle ayrılmış olduklarının ahaliden soracağını, imzası altında (bulunan) yazılarla ahaliye tebliğ etmiştir. Haber aldığımıza göre bütün ahali bu toplantıya gelecektir. Bu halde bizim durumumuzun tayin buyurulmasını rica ederim. Çünkü artık telgraf muhaberesinin de kesileceği kuşkusuzdur.”

Yabanâbad Kaymakamı Hakkı

Bu telgraf, bütün ülkede, İngiliz altınları ile kandırılan kişilerin giriştiği fesadın tipik bir örneğidir.  Bu telgrafın yarattığı öfke ile  “Hiyanet-i Vataniyye” kanunu mecliste kabul edilir  ve meclisin 2 numaralı kanunu olarak yürürlüğe girer.

Bu sırada Mustafa Kemal’in kürsüye çıktığı görüldü. Başkan telgrafı karşılıksız, kaymakamı da talimatsız bırakmamıştı:

-Müsaadenizle bu telgrafa yazılan cevabı da okuyayım, der ve oku:

 “Yabanâbad Kaymakamlığına,

“Koç Bey’in ahaliye yaptığı tebligat,İngilizler’in emellerini güden millet hainlerinin tertip eseridir. Halifemiz, İstanbul’da İngilizler’in esareti altında kalmıştır. Gâyemiz halifemizi ve milletimizin hayatını, istiklâlini kurtarmaktır

 “İngilizler ahalimizi bu vasıtalarla kandırıp İslâm ehlini birbirine kırdırmak ve ondan sonra memleketimizi istedikleri gibi esaret altına almak istiyorlar.

“Bu gerçekleri halka ilân ediniz.Ahaliden kuşkusu olanlar, İngiliz yardakçılarına değil, Büyük Millet Meclisi’ne başvursunlar. Buna karşın fesatçıların ve İngilizler’den yana olanların yalanlarına kapılarak ayaklanmaya kalkanlar olursa, Büyük Millet Meclisi bunların kafalarını ezmeye karar vermiş ve ezici kuvvetlerini de hazırlamıştır. Dökülecek kanların bütün vebali de fesatçılara ve onlara uyanlara ait olacaktır.

,, Şayet Yabanâbad’ı terke mecbur olursanız, bize güvenilir bir vasıta ile haber gönderiniz. Yaptıklarınızı da devamlı olarak bize bildiriniz.”            

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Reisi

Mustafa Kemal

Meclis’de bunlar olurken,Yarbay Ârif Bey de emrindeki iki tabur piyade, 8 makineli tüfek, 2 sahra ve 2 dağ topundan oluşan kuvvetleri ile Bolu’ya ilerler. İstanbul Hükümeti’ nin, ”Kuvvâ-yı Millîye” ye karşı kurduğu “Kuvvâ-yı İnzibâtîye” nin  hareketinden  güç alan  isyancılar  3 Mayıs  1920’de  Yarbay Ârif Bey’in kuvvetlerini sararak, 4 Mayıs da Bolu’ya hakim olurlar. Mutasarrıf Vekili ve subayları öldürerek evlerini yağma ederler. Bu durum karşısında Yarbay Ârif bey geri çekilirken, Çerkeş’de bulunan Binbaşı Vasfi Bey, emrindeki 58. Alay ile  Gerede’ye hareket eder. Şehrin yakınlarına gelindiğinde İlçe Bölük komutanı Yüzbaşı Memduh’un teminat vermesi üzerine tedbir alınmadan  yaklaşan askerlere şehirden birden ateş açılır ve alay dağılır. Binbaşı Vasfi Bey de tekrar ilerlemeyi uygun bulmayarak, elinde kalan 85 er ile Çerkeş’e geri döner

Bir gün sonra Kızılcahamam’da toplanan gönüllüler, Binbaşı Rüştü Bey’in komutasında 400 er ve 4 makinalı tüfekle Gerede’ye hareket ederse de aynı âkibete uğrarlar ve bozularak dağılırlar. Binbaşı Rüşdü Bey’de elinde kalan 89 erle güçlükle Kızılcahamam’ a geri çekilir.

Birbirlerine çok yakın olmalarına rağmen koordinesizlik  sebebiyle disiplinin sağlanamadığı müfrezelerde bu bozgunlar yaşanır. Bu durum karşısında Mustafa Kemal Geyve’deki Ali Fuat (CEBESOY) Paşa’yı telgrafla arayarak: ”Düzce’deki isyânın Ankara’yı tehdit eder boyuta geldiğini, Ankara’nın muhakkak güvence altında tutulması gerektiğini, isyanı bastırmak üzere Geyve’den ayrılmasında bir sakınca yoksa Ankara’ya teşrif etmesini” ister. Aynı gün (8 Mayıs 1920) Konya Ereğlisi’ndeki 11.Tümeni de bütün kuvvetleri ile Ankara’ya çağırır. Hattâ, ele ne geçerse gönderilebilmesi için Antep ve Denizli’ye rica telgrafları çeker

Denizli tarafından Refet Bey’in, Ankara’ya binbir müşkülâtla ulaştırabildiği, yarı atlı, yarı yaya, yarı silahlı 120 kişilik dağınık, yorgun bir kafilenin kumandanı Üsteğmen Şerif’i karşılayan Ankara vali vekili Yahya Galip, müfreze komutanının boynuna sarılarak, ellerini göğe açar ve: ”Yarabbi, bu günleri de gördük. Sana şükür.”  Hesap edin ki, o günlerde korumasız kalan Ankara için, 120 kişilik yorgun bir müfreze bile bulunmaz bir nimettir.

Bu sırada Yarbay Ârif Bey, halkın gönüllü olarak Kuvvâ-yı Millîye’ye katılması konusunda çalışma yapmak üzere Kızılcahamam’da, çadırı da Küçük Kaplıca’nın yanındadır. O yıllarda Şeyhler (Çamlıdere)’li din ulemasından Hafız Halil (Okur) Efendi, sevdiği  yarbayı sık sık ziyaret eder onunla sohbet edip  Kur’an okur, Arif Bey de bundan çok hoşlanırmış.

Fakat Yarbay Arif Bey 11-12 Mayıs 1920 gecesi çadırında uykuda olduğu bir sırada bir suikaste uğrayarak şehit edilir. Suikasti yapanın, yarbayın seyisi olduğu belirtiliyor. Fakat  yapılan soruşturma sonunda asıl suçlu olarak, Kızılcahamam Müfrezesi’nin Gerede’de uğradığı bozgunda kusuru görülerek, Yarbay Arif Bey’in önce idam etmek isteyip sonradan affettiği Binbaşı Rüşdü tutuklanır. Bu suikastten sonra, çok sevdikleri ve bağlı oldukları komutanlarını kaybeden Karakeçili Aşireti de izin isteyerek Kızılcahamam’dan ayrılıp köylerine dönerler.

Böylece Düzce İsyânı  bu dramatik yönleri ile Kızılcahamam’a yansımış olur.

Kızılcahamam halkı bundan sonra da, Kuvvâ-yı Millîye ve Millî Ordu saflarında gönüllü olarak Millî Mücâdele’ye katılır. Kendilerine, Anadolu’nun    Türk-İslâm kimliğine kavuşmasını sağlayan Derviş Gâzi’lerden devrolan Kutsal Cihad mirâsını, onlara yaraşır bir şekilde kullanarak, aynı ruhla bu sefer de, mukaddes vatan topraklarını istilâcılara karşı korumak için mücâdele ederler. Gönüllerindeki meşâleyi İnönü’ye, Sakarya’ya ve Kocatepe’ ye taşırlar. Kimileri şehit olarak en güzel mertebe ile şereflenirken, kimileri de Gâzi olarak geri döner ve hayatları boyunca gururla taşıyacakları “İstiklâl Madalyası” ile taltif edilirler. 1919-1922 arasında Millî Mücadele’ye Ankara’dan katılanlardan 2317 kişisi kayıpdır. Bunlardan 224 tanesi Yabanâbad’a aittir. Mekânları Cennet olsun.

Derleyen...: Davut ARAÇ                                                                                      Site Yöneticisi:
                                                                                                                                   Hasan DÖNER



Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam45
Toplam Ziyaret485223
Whatsapp İletişim Hattı
Kabir Ziyareti

...::: OTACI KÖYÜ :::...

Yönetici

  

Takvim
K.Hamam Soğuksu Haber
Namaz Vakitleri
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516